Çift Yüzük
Türklerin nişan belgesi anlayışı ile kızın rızası, evet deyişini gösteren mendil, çevre ve başörtüsü gibi semboller üzerinde durmuştuk. Anadolu’da nişan yüzüğüne, “çityüzük”, yani çiftyüzük derler. Yüzük ve rıza, tek yanlı değil; çift yanlıdır. Türk kültürü ile edebiyatının, en muhteşem eseri ve en büyük hazinesi, Dede Korkut Kitabı’nın derinliklerine inelim. Bu konuda da diğer kaynaklarla karşılaştırarak, bir yorum ve bir çıkış yolu arayalım. Biz burada ilk önce bir kendi buluşumuzu sunacağız. Yine Dede Korkut Kitabı’nda, “(düğünde) meğer güveyinin yüzüğüne nişan atarlar idi. Beyrek ok ile yüzüğü vurdu, paraladı”, deniyordu. Oğuz Destanı’nda da bir ok atma şahnesini görüyoruz. Bizim bulduğumuz, Kuzey Türk masallarındaki bir motifde de, şöyle deniyordu: “Bey, yetmiş kulaç bir ağaç diktirip, üzerine bir yüzük koydurdu. Kim yüzüğü yere düşürürse kızımı ona vereceğim, dedi. Yiğit attı, yüzüğü düşürdü. Han da toy kılıp, kızını ona verdi”. Bunun manası ne idi? Beyrek esaretten dönünce, kendisinden ümidi kesen nişanlısının düğününe zor yetişmişti. Bir yüzüğe ok attıklarını gördü. Kendisi de ok attı ve yüzüğü düşürdü. Okla düşürdüğü yüzük, kendisinindi. Böylece nişanlısı üzerinde hak kazanmış oluyordu. Bundan sonra Beyrek kıza, “düğün kutlu olsun”, demiş ve yüzüğü çıkarıp, kızın parmağına geçirmişti. Burada “keçürdi”, yani geçirdi sözü üzerinde durmak da gereklidir. Nişan yüzüğünü kızın rızasıyla, kızın parmağına oğlan geçiriyor ve böylece nişanlı üzerinde hak kazanıyordu. Oğlan yüzüğü kendi parmağından çıkararak, kıza takıyordu. Bundan dolayı da Dede Korkut’ta, bu yüzükten her söz açıldıkça, “Beyregin keçürdiği yüzük”, diye adlandırılıyordu. Kız, o yüzük parmağında iken başkasına varamıyordu. Nitekim Beyrek, “sen ere varırsın, altun yüzük benimdir, ver bana kız” diyor ve yüzüğünü geri istiyordu. Bu altın yüzüğün manevî değeri çok büyüktü. Bunun için de kız oğlana, “altun yüzükde çok nişan vardır, altun yüzüğü ister isen nişanın söyle”, diyordu. Aslında bununla herhalde nişanlıların gönüllerindekilerini söylemeleri isteniyordu. Dede Korkut’ta geçen bu sözler de, Oğuzların yine gönüllerindeki duygulardı. Türk düşüncesinin daha derinliklerine inince, yüzüğün sinirlenip ve büyüdüğünü görürüz. Yine Dede Korkut’ta “Tepegöz’ün Peri anası gelip, oğlunun parmanığa bir yüzük geçirdi: “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin, dedi”, deniyordu. Burada yüzük bir sihir değil de; daha çok koruyucu bir sembol olarak görülüyordu. Ancak devlerin veya ruhların birbirlerine sundukları bu koruyucu yüzük, bir insanoğlu olan Başat’in parmağında durmuyor ve sıçrıyordu. Bir Türk masalında kıza oğlan tarafından verilen bir koruyucu yüzük ise bir Molla masalında anlatılıyordu. Oğuz masalında çok basit olarak anlatılıyordu. Oğuz destanlarında görülen büyüklük ve derinlik, başka Türk masallarında yoktur. Kuzey Türklerinden Başkurtlar nişana, “ısirga” derlerdi. Böyle denmesinin sebebi de şudur: “Nişan töreni başlamadan önce oğlan bir ok atar ve okun düştüğü yerde, nişan töreni yapılırdı. Güveyi kızın kulağını ısırmca da, nişan akdi tamamlanmış olurdu.” Dede Korkut’ta Beyrek de, kıza yüzüğü takmadan önce, “kızı üç öpüp bir dişledi.Buna biz de bir katkıda bulunalım: Oğuzlarda gerdek çadırının konacağı yer de, güveyinin ok atışıyla bulunurdu. “Dünya evine girme” ile yuvanın başlangıcı, kutlu okun, kutlu buluşuna bırakılıyordu.