Eski Türklerde Kadının Doğumu
Doğum ve Kadın
Doğum ve doğurma Türklerde mukaddes bir oluş ve geliş olarak görülmüştür. Doğum Tanrı’nın anne ve babayı kutlaması ve nimetlendirmesidir. Doğum sırasında “Umay” adlı büyük bir ruh, belki kendisi de kadındı kadınları korurdu. Kültegin de Göktürk yazıtlarında annesi İl-Bilge Hatun’u Umay’a benzetmişti. Albastı veya Anadolu’da Al karısı dediğimiz kötü ruhlar ise doğum ve doğum müjdesini kıskanırlar ve doğum yapan kadına kötülük yapmak isterlerdi. Doğuma yardım eden ebeye gelince, o da aile ve akrabadan sayılırdı.
Zor doğumlarda ebe, albastı ile mücadele ederdi. Gerçi bunlar birer batıl inanç gibi görünürler. Ancak bir ebe doğumda kadınlara ölüm getirmiyorsa ister liyakatli densin isterse Albastı’yı yeniyor densin bu başarı ebenin bilgi ve gücünü gösterirdi. Bunun için ebeye Anadolu’da “göbek anası” denir. Yepyeni bir vesikaya göre, Orta Asya hayvancı Türklerinde zor doğum yapan kadınlara Hızır bile yardımcı olmuştur. Ancak bu Hızır Türklerin Hızırı’dır. Oğuz Kağan gibi Türk büyüklerine güç ve üstünlük veren de eski Türklerin “oğulcuk” dedikleri annelerinin rahmidir.
Türk mitolojisinde Türk büyükleri ile alpleri annelerinin rahminde herkes gibi dokuz ay değil; on ay veya oniki ay kamuslardı. Hatta Göktürk yazılarıyla yazılmış bir Yenisey yazıtında “on ay iletdi ögüm” yani annem beni karnında on ay taşıdı deniyordu. Herkese karşı olan üstünlüğünü, bununla göstermek istiyordu. Kaşgarlı Mahmud’a göre Türkler ana rahmine “oğulcuk” derlerdi. Her insan üstünlüğünü, doğuşla alırdı.
Nitekim Manas destanında soyluluk tanıtması “doğuşlu” sözüyle yapılıyordu. “Akıllı doğan, aptal doğan” kişiler de vasıflarım yine doğuşla alıyorlardı. Doğuş, aynı zamanda “geliş” tir. Hayat ise bir “geliş-gidiş”, Kırgız Türklerinin destan sözleri ile, “keliş-ketiş”dir.Bunun için bir gelişte ve bir de gidişte, yani ölümde insanlar için büyük aş ve toy verilirdi. Şimdi ise bizde, yalnızca ölü aşı veya helvası ile ilgili gelenek yaşamaktadır. Doğumda yapılan büyük toylardan, Dede Korkut kitabında sık sık söz açılır. Kuzey Türklerinde ise doğumda altı gün aş verip, okumuşları doyuruyorlar, yedi gün de yetimleri doyuruyorlardı.
Doğum toyu için kesilen at, deve veya koyunlar, aynı zamanda kurbandırlar. Çünkü attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kesiyorlardı. Türkler de hayvanın dişisi, kurban olarak kesile-miyordu.”Hoyrad oğul, ana rahmine düşünce doğmasa, yeg”,yani daha iyidir! Dede Korkut böyle diyordu. Ancak kimin nasıl doğacağını Allah bilir. Ancak ‘ ‘oğul kimden olduğun , ana bilir”. Doğmayan yalnızca Tanrı’dır. Dede Korkut’ta dendiği gibi, “Aziz Tanrı, sen anadan doğmadın, sen atadan olmadın! .Birliğine sığındım, çalabım kadir Tanrı, meded senden!”