Oğuzlarda Nişanlılık

Oğuzlarda nişanlılık
Oğuzlarda nişanlılık, insanlık duyguları üzerine kuruluyordu. Hele Dede Kor-kut’ta nişanlılık dönemi, çok duygulu ve romantik bir çağdır. Çünkü Oğuzlar, Türk illerinin sağrısı, yani belkemiği ve en gelişmişleridir. Dede Korkut’da Bay Biçen Beg şöyle diyordu: “Begler, Allah Ta’alâ bana bir kız verecek olur ise, siz tanık olun, benim kızım Bay Böre Beg oğluna beşik kertme yavuklu olsun”, dedi. Görülüyor ki burada hem bir “yemin” ve hem de “nişan tanıkları” vardır. Bunlar, nişan akdini bağlıyor ve güçlendiriyorlardı. Yaylacı ve köylü Kırgız Türkleri, nişanlanmaya, “bata” derlerdi. Bata sözü, Arapça “fâtiha”mn, bozulmuşu ve Türkçeleştirilmişidir. Nişan töreninde okunan duaya veya fatihaya ise, “ak bata”, yani “ak fatiha” derlerdi. Görülüyor ki, “dua” da, bir and sebebidir. Ayrıca nişan töreninde “kurban” da kesiyorlardı. Bu arada bir yemin töreni de görülüyor ve şöyle deniyordu: “Eğer nişanın (ak bata) gereklerini yerine getirmezseniz, kurbanın kam başınıza bir Ceza olarak düşsün!” Görülüyor ki İslâmiyet le Türklerde nişanın adı “ak bata”, yani “ak fatiha” oluyordu. Fakat İslâmiyet’ten önceki geleneklerle de birleşiyordu. Belki de nişanlılık, evliliğin başlangıcı olduğu için, fatiha ile aralarında bir ilgi kuruluyordu.
İkinci nişanlılık dönemi: Türkler söz kesimi, nişan ve evlenme törenlerim topluluk içinde, topluluğun tanıklığı ile yapıyorlardı. Doğmamış çocuğun nişanı kutlu; fakat tadı azdı. Dede Korkut kitabında Beyrek büyüyüp, delikanlı olmuştu. Beşik kertme nişanlısıyla da karşılaşınca, “Beyrek’in kam kaynadı” deniyordu. Banı Çiçek dadısının kılığına girmiş ve Beyrek’e, at yarışı, ok atışı yapmalarını ve güreşmelerini teklif etmişti. Herhalde bu da, “nişanın bir şartı” olsa gerekti. Beyrek, at yarışı ile ok atışmda nişanlısını yenmiş, ancak güreşte sıkışmıştı. Yaylacı Kırgız Türkleri bir ata-sözlerinde, “kızla güreşme, doğum yapmamış genç kısrakla da yarışma”, demişlerdi. Beyrek nişanlısını, güreşte de yenince kız, “Banı Çiçek benim” dedi. Beyrek onu üç öpdü, bir dişledi, “düğün kutlu olsun” diye, parmağından altm yüzüğü çıkardı, kızın parmağına geçirdi, “Ortamızda bu nişan olsun, Han kızı” dedi. Böylece gerçek nişan oldu. Bu “dişlemek” sembolü de çok önemlidir. Çünkü diğer Türkler, nişana ısırmaktan, “ısırga” derlerdi. Bunlar herhalde, çok çok eski çağların hatıraları idiler. Bundan sonra “nişanlıların tabuluk dönemleri” başlıyordu. Çünkü Banı Çiçek nişanlısı Beyrek’e, “çün böyle oldu, hemen imdi ileri durmak gerek Beg oğlu” dedi. Beyrek dahi, “Nola Hamım baş üzerine”, deyip ve gitti. Bundan sonra kızı, kardeşinden isteme hikâyesi başlar. Ancak Oğuz destanının ayrı bölümleri halinde olan Dede Korkut hikâyelerinde, ilgileri olmayan ayrı bölümler dağılmış veya sonradan birbirlerine eklenmişlerdir.
Nişanlı veya adaklıların ilişkileri: Nişanlı yerine adaklı sözü, 1430’da çevrilen Selçuk tarihinde de geçiyor. Yani Osmanlılar da bu sözü, günlük hayatlarında kullanıyorlardı. Bu söze, Anadolu köylerinde de rastlanıyordu. Dede Korkutta, “Beyrek’in beşik kertme, adaklısıyidı” denmekle nişanlı ile
adaklının aynı mânada kullanıldığı anla’ şüıyor. Nişan hediyesi olarak, “Beyrek’e adahlusından ergenlik bir kırmızı kaftan geldi”.!i Beyrek’in gömleğini de nişanlısı dikmiştir, diyorlardı. Herhalde bu gömlek oğlana nişan sungusu olarak gelmişti. Beyrek’in esaretten dönüp de nişanlısını tekrar bulup alması, onun için bir onur sebebi olmuştu. Nitekim başka bir hikâyede düşmana meydan okurken, “adahlusm ayruklar (başkaları) alur iken, tartup (zorla çekip) alan… Bamsı Beyrek bana derler” diye sesleniyordu. Böylece adaklı konusunda bu kadarla yetinelim.