Taksitli Kalın
Taksitli kaim
Taksitli kalın (mihr-i muaccel ve mihr-i müeccel) Türk topluluklarında, tabiî hukuktan kaynaklanan bu ödemelerin de sıkı ve katı töreleri vardır. Bu eski Türk gelenekleri İslâmiyet’teki “mihr-i muaccel” ve “mihr-i müeccel” ödemeleriyle, çok güzel bir biçimde benzeştirilmiştir. Mihrin söz kesimi sırasında sıkı olarak tayin ve tesbitine, Orta Asya Türklerinde, “salık” veya “saht” adı verilirdi. Aslında bu sözün asıl manası, “vergi ve depozito” demektir. Anadolu’da, çoban hakkı ile hediye ve bahşişe de, böyle denir. Anladığımıza göre kalın Türklerde her şeyi ile bölünmez bir bütündür. “Mihr-i muaccel.” Türklerde, daha çok bir ön hediye veya düğün hazırlığı için verilen, bir para olarak görülüyordu. Bunun için Ulu Yüz Türkleri söz kesiminden hemen sonra verilen hediyelere, “kiyit, körümdük”, yani giyit ve görümlük adı veriyorlardı. Bu hediyeler de, hesaba yazılıyordu. Ancak kalının manası daha kutlu ve daha büyüktü. Kalin, akraba meclisi tarafından karara bağlanırdı. Mecliste güveyinin babası, dedesi, amcaları ve kardeşleri bulunurdu. Annenin babası ve dayılar da bu toplantıda yer alırlardı. Ellerinden geldiği kadar, yardımda da bulunurlardı. Her iki tarafın anlaşmasına bağlı hediye ve mallar, yani (pactbinding’s gifts), bir barış havası ve dostluk içinde yapılırdı. Hesaplar ise, yedi yedi ve dokuz dokuz gibi kutlu rakamlarla kurulurdu. Bunu, ancak Radlof görebilmişti. Kalın tam olarak ödenmedikten sonra, “nikâh” tam olarak yürürlüğe girmiş olmuyordu. Bunun için Mütercim Âsim Efendi, “mihr” maddesinde, kalını “nikâh” karşılığı ile yorumlamıştı. Ali Rıza Yalgm’a göre, Güney Anadolu yörüklerinde, eğer kalın tam olarak ödenmemişse, hattâ gelinin birkaç çocuğu olmuş olsa büe, kızın babası damada giderek, çocuklu katısını elinden alarak, kendi evine getirebiliyordu. Yani kalın tam olarak ödenmedikçe, imam tarafından yapılan nikâhın bile hükmü yoktu. Prof. Karutz’un geçen yüzyılda gördüğü gibi Türkmenlerde gelenek ve töreler, Kur’ân’ın bile üstünde görülüyordu. Aslında bu Türk törelerinin, İslâmiyet’le çatışan yanları da yoktu. Yine aynı araştırıcıya göre söz kesiminde biraz kalın ödenirdi. Bu çok eski Türk geleneği, imamlarca îslâmî hükümlere benzetilerek, “mihr-i muaccel” diye de adlandırılabilirdi. Anlaşıldığına göre Ulu Yüz Türklerinde, çocuklar küçükken yapılan söz kesmeler ile “beşik kertme nişanlar”, kalının ödenmesinin vâdesinin uzun tutulmasına yarıyordu. Kız, 20 yaşına gelinceye kadar kalının tümünün ödenmiş olması gerekiyordu. Krader’e göre, 20 yaşma gelmiş bir kızın kalını henüz tam ödenmemişse kız ailesi, kızını başka birine verebilirdi. Bu da birçok töre ve geleneklere bağlı idi. Böylece, kızın yaşının ilerlememesinin de, önüne geçilmiş olunuyordu.